İzleyiciler

13 Nisan 2013 Cumartesi

NE KADAR EĞİTİM?


NE KADAR EĞİTİM?
Eğitim ve öğretim kelimeleri hep yan yana kullanılsa da anlam olarak çok büyük farklılıklar içermektedir. Eğitim: kişilerin hal, hareket ve davranışlarına toplumsal kurallar dikkate alınarak yön vermek şeklinde soyut bir kavram olarak tanımlarken, öğretim ise zihnindeki bilgi, beceri ve donanımını ifade etmek için kullanılır.

Okullarımızın temel amacı hem eğitim hem de öğretimi çocuklarımıza aynı anda sağlamaktır. Ancak günümüzdeki teknolojik gelişmeler, aile kavramındaki anlam değişiklikleri, çocuğa ailenin verdiği önem, çocuktan ailenin beklentileri, toplumun okuldan beklentileri gibi bir çok konudaki değişimler maalesef eğitim kavramının farkında olmadan okullardan uzaklaşmasına ve geri planda kalmasına yol açmıştır. Bu ise günümüzden başlayarak gelecek nesiller için büyük bir yıkım haline gelmesini kaçınılmaz kılmaktadır. Zira eğitim direk olarak çocukların davranışlarıyla alakalı olduğu için topluma etkisi çok kısa sürede olmaktadır. İnançlara, büyüklere, küçüklere, toplumsal değerlere, sanata, tarihi değerlere şeklinde hemen her konuda bir değersizleştirme, önemsizleştirme, saygısızlık şeklindeki süreçlerin başlaması gittikçe kaçınılmaz olmaktadır. Eğitimsiz öğretim ise çocukları bilse bile uygulayamayan bilgili cahiller konumuna getirmektedir. Yani mesele kişiler okuyarak çok yüksek bir mevkiye gelse de " okudun  .... oldun ama hala adam olamadın" hikayesine benzer tabloları her yerde görme noktasına getirmiştir.
Saygısızlık önce ailede çocukların dengeli bir şekilde eğitilmemesinden başlayarak, okul yıllarının sonunda yetişkin bir birey olmasına kadar geçen süre zarfını kapsamaktadır. Bu süreçte çocuk önce anne babasını saymaz olmuş, sonra yakınındaki büyüklerini, öğretmenlerini şeklinde toplumda kendine yer bulurken değerleri benimsememe şekline dönüşmüştür.
Öğrenci merkezli eğitim anlayışı günümüzün vazgeçilmez modern bir anlayış biçimidir. Ancak bu uygulanırken temelde öğretim öğrenci merkezli, eğitim ise değerler merkezli olarak ele alınırsa yukarıda bahsedilen kaygılar, sorunlar ortadan kalkacaktır. Yani sorunun büyük kaynağı bu anlayış farkından kaynaklanmaktadır. Ailelerimize bu noktada düşen ise çocukları yetiştirirken özellikle 0-5 yaş arası çocukların ihtiyaç duyduğu şeyler çocuğa yerli yerinde sağlanmalı, çocuğun isteği uç noktalarda ise kesin bir dille yerine getirilmeyeceği vurgulanmalı, çocuğa istediği her şey değil ihtiyaç duyduğu her şey verilmelidir. Ayrıca anne ve babanın çocuğa aynı dili konuşmaları, tek bir anlayışla cevap vermeleri de oldukça önemlidir. Ailede bu temel anlayışı benimseyen çocuk zaten okula geldiğinde bu anlayışın üzerine arkadaşlık, saygı, değer, büyük, küçük gibi kavramları rahatlıkla yerleştirebilecek ve davranışlarına bu şekilde yön verecektir.(N.Y.)

10 Mart 2013 Pazar

EĞİTİMDE AİLENİN ÖNEMİ


EĞİTİMDE AİLENİN ÖNEMİ
Eğitim denilince hepimizin aklına direk dersler, okul, öğretmenler geliyor. Oysaki eğitimde aslında en temel öge ailedir. bir çocuk okula gidinceye kadar zaten bir çok davranışı aileden ve yaşam çevresinden almış oluyor. Burada ailelerimize büyük sorumluluk düşmektedir. Aileler çocuk okul çağına gelinceye kadar toplum içinde çocuğun yerli yerinde davranması için gerekli kültürü onlara aktarmalıdır. Bunun içinde ailenin önceden mutlaka çocuğun yetişmesi üzerine bilgilenmesi, kitaplar okuması, programlar izlemesi gerekmektedir.
Çocuklar hepimizin geleceğidir. Bunun için onlara hep değer vermeli, onların gelişiminde onlara iyi bir çevre sağlamalıyız. Yaşamımızda ailemizin en önemli parçalarından biri olan çocuklarımızın sadece yiyecek, giyecek, oyun gibi ihtiyaçlarını karşılamakla kalmayıp onların manevi eğitimi içinde elimizden gelen çevreyi onlara sağlamalıyız. Yeri geldiğinde onlara güvenerek sokakta arkadaşlarıyla oynamalarına izin vermeli yeri geldiğinde ise dur diyebilmeliyiz. Onların isteklerine yerli yerinde ve emin şekilde cevaplar vermeliyiz. Çocuk istediği her şeyi elde edemeyeceğini ve ona gerekli olan birçok şeyi elde ettiğini görürse toplum için faydalı bir birey olması yüksek ihtimaldir.
Çocuk okul dönemine geldiğinde artık sosyalleşmeye başlar ve kendini bir anda yaşıtlarından oluşan bir çevre içinde bulur. Bu çevrenin davranışlarına göre çocuk hızlı bir şekilde davranışlarını değiştirebilir. İşte bu noktada aile çok dikkatli olmalı çocuğunun bu arkadaş çevresini seçmesinde yardımcı olmalıdır. Okuldaki arkadaş çevresi dışında birde mahallede oluşan arkadaş çevresi de aynı şekilde çocuğun davranışlarını şekillendirmede çok önemlidir. Burada ise okuldaki öğretmenlerden çok aileye büyük görevler düşmektedir.
Unutmayalım ki çocuklarımız bizlerin geleceğidir. Onlara bu yetişkinliğe adım attıkları dönemlerde yeterince yardımcı olmalı, onlara rehberlik etmeli ve yaşamımızla iyi birer örnek oluşturmalıyız. Sık sık okullara giderek durumunu sormalı, öğretmenleriyle daima işbirliği içinde çocuğun gelişimi için elimizden geleni yapmalıyız.
Geleceğimiz olan çocuklarımızın her zaman yanında olabilmeniz dileğiyle...(N.Y.)

9 Mart 2013 Cumartesi

YAPILANDIRMACI EĞİTİM SİSTEMİNE GEÇİŞ


YAPILANDIRMACI EĞİTİM SİSTEMİNE GEÇİŞ
Eğitim sistemimizi incelediğimizde özellikle son yıllarda yapılandırmacı eğitim anlayışına geçilerek köklü bir değişikliğe gidilmiştir. Ancak yapılan değişiklik ne kadar çağın gereklerini yansıtsa da bir takım önlemler zamanında alınmadığı için istenilen verim yıllardır bir türlü alınamamıştır.
Bunun başlıca sebebi ise öğretmenlerimize gerektiği kadar seminer, kurs, panel şeklinde bu yeni sistemin ne olduğunun tam olarak anlatılamamış olmasındandır. Bu yüzdende öğretmenlerimizin bir çoğu hala eski alışkanlıklarını devam ettirmektedir. Dolayısıyla öğrenci yenilenen kitaplarında yazan ile eski mantıkla doğrudan anlatan öğretmenin arasında kalıp bir bocalama dönemi yaşamaktadır. İşte bu yüzden de bu yeni eğitim anlayışına tam olarak bir türlü zihinsel geçiş sağlanamamaktadır. 
Neyse ki özellikle yeni atanan ve kendini geliştiren tecrübeli öğretmenlerimiz sayesinde son birkaç yılda yavaş yavaş bu eğitim anlayışına geçiş sağlanmaya başlanmıştır. Artık öğrenciler okula giderken ellerinde kendilerinin yaptığı proje ödevleri, el yazıları ile yazdıkları şiirler, resimler, basit gibi görünse de özgün ürünler sergilemeye başlamışlardır. Bu da geleceğe daha umutlu bakmamızı sağlamaktadır. Bugün basit bir proje yapan bir öğrenci ilerde imkan verildiğinde ve kedini yeterince geliştirmesi sağlandığında ülkemiz için çok faydalı eserler ortaya koyacaktır. Zaten son yıllarda öğrencilerimiz ve öğretmenlerimiz bu konuda oldukça desteklenmektedir. Bu anlamda okullarımızda dönemlerde performans, yıl içinde de proje ödevleri zorunlu kılınmıştır. Ayrıca öğrencilere öğretmenler eşliğinde kendilerine özgü " bu benim eserim " şeklinde bir çalışmayı da çeşitli teşviklerle yapmalarına imkan verilmiştir.
Bu son yıllarda ki gelişmelerle yeni eğitim anlayışı ilkokul ve ortaokulda kısa bir süre içinde tam olarak yerleşecektir. Bu şekilde de ileri ki yıllarda ülkemiz bilim ve teknolojide çok daha gelişmiş üreten bir ülke durumuna gelmesi kaçınılmazdır.(N.Y.)

karışık anılar...










MATEMATİK ALGISINDAKİ KAYGILAR NEREDEN BAŞLAR?
Matematik denilince aklımıza ne geliyor? Hislerimizde ne gibi değişiklikler oluyor? İçimizde hafif bir tedirginlik mi yoksa hafif bir gülümseme mi oluyor? İşte tüm bu sorulara verdiğimiz cevaplar bizim matematiğe bakış açımızı, ondan beklentilerimizi göstermektedir. Öncelikle ülkemizde matematiğe karşı bir ön yargının mevcut olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bunun bir çok temel sebebi vardır. örneğin ilkokul öğretmenimizin bize gereksiz kızması, ailemizin diğer iyi notların aksine direk matematik notumuza bakıp sorgulaması gibi.
İşte bu noktada bu algıyı toplumsal olarak değiştirmek için birtakım temel çalışmalar yapılmalıdır. İlkokuldan başlanarak özellikle sınıf öğretmenlerimize büyük iş düşmektedir. Çünkü matematik yapısı gereği domino taşları gibi birbirini destekleyen bilgilerin üzerine inşa edilmektedir. Sağlam bir bilgi birikiminin de en önemli noktası matematikte temel işlem becerileridir. Dört işlem yeteneğini iyi bir öğretmen okuma yazmayı öğretebildiği her öğrenciye rahatlıkla öğretebilir ve onlara uygulama yaptırabilir. Sorunun kaynağı da işte günümüzde buradan başlamaktadır. İlkokul birinci sınıfa giden bir çocuğa eğitim-öğretim yılının sonunda okuma nasıl öğretiliyor ise aynı şekilde sayı saymalı, basit sayılarla ilgili toplama ve çıkarmaları günlük hayatla ilişkilendirerek anlatmalı, onları daha en temelden hayatın içine girerek matematikle alakalı olmalarını sağlamalıdır. Bu şekilde ilerleyen sınıflarda çarpma ve bölme işlemlerini de onların aynı okuma yazma gibi kolay ve rahatlıkla yapabilecekleri şekilde soyutluktan kurtarıp tamamen somut şekilde aktarmaları gerekmektedir. Eğer ilkokul sonunda çocuk güzel okuma yazmayı bildiği gibi rahatlıkla temel işlem becerilerini yapabiliyorsa zaten öğrencinin kafasında matematikle ilgili herhangi bir endişe ya da farklı bir tedirginlik durumu olmayacaktır. Yarıyıl ve yaz tatillerinde bir çocuğa okuma ödevi yanında ek olarak mutlaka matematikle de ilgili bir takım soru çözme, günlük hayattaki kullanım alanlarıyla ilgili araştırma yapma, günlük hayatında ne şekilde kullanılması gerektiğiyle ilgili de onların düşüncelerini yazmaları şeklinde ödevlere mutlaka yer vermelidir. Bu şekilde bir uygulama sonuncunda matematikle ilgili ilkokul sonunda çocukta herhangi bir olumsuz durumun kalmayacağı ya da en azından çok daha aza ineceği kanaatindeyim saygılarımla...(N.Y.)